Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa’nın tanıtımı için hazırlanan ve Mezopotamya’nın Altın Üçgeni’ olarak nitelenen proje kapsamında 6-8 Kasım 2020 tarihleri arasında Diyarbakır’daki çalıştaya davetli olarak katıldım. Üç gün boyunca ‘Altın Üçgen’in kültür ve inanç turizmi ile tanıtılması için pek çok kişi gibi ben de görüş bildirdim. Düşüncesi paylaşan tüm katılımcıların tespitleri yerinde idi.
Diyarbakır Valiliği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen çalıştaya bölgedeki kalkınma ajansı temsilcileri, çeşitli üniversitelerden öğretim üyeleri ve uçak firmalarının temsilcilerinin yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığı adına bakan yardımcısı Nadir Alpaslan, TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya ve birliğin üyeleri olarak bizler de geniş bir katılım sağlamış olduk. TÜRSAB, toplamda 36 olan ülkemizin her bölgesinde bulunan BTK (Bölge Temsil Kurulu) başkanları (başkanlardan bir de büyüğüm Aytekin Şahinbaş) ile projeye verdiği önemi göstermiş oldu.
Başarılı organizasyon
Kuzey Mezopotamya’nın Altın Üçgeni’nin turizm geleceği için hazırlanan çalıştay tek kelime ile başarılı organizasyondu. Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu’nun daha önceki yapmış olduğu çalışmaları bilen biri olarak, ülkemiz çok büyük sorun yaşamadığı takdirde bu projenin çok başarılı olacağını düşünüyorum.
90’lı yıllardan günümüze
Terörün en yoğun yaşandığı 90’lı yıllardabu coğrafyadahem gezen, hem de turist gezdiren biri olarak gördüğüm en büyük farklılık; şehir sur içinden dışarıya taşmış olduğudur. Bölge insanın yüzünü çok daha güleç buldum.
Çiçekler, kuşlar, kelebekler
7 Kasım Cumartesi günü yapılan iki oturumda da turizm tanıtımı için ilk önce bölgenin doğasının tanıtılması gerektiğini bildirdim. Bölge dışında yaşayan özgür ruhlu insanlar, bu kadim coğrafyadan çiçekler, kelebekler, kuşlar ve yürüyen insanlar görürse, bölgede bir şeylerin değiştiğine daha çok ikna olurlar diye düşünüyorum. 90’lı yıllarda bir şehirden bir şehre geçerken saat 14.00’a kadar vaktimiz varken bile, yüzlerce görseli üretmeyi başarmıştık.
Düşünün Diyarbakır’da mutlu bir fotoğrafçı
Buğday başaklarının göğe yükselişi, laleler, sümbüller, kuş göçleri, taşan su kaynakları, doğan ve batan güneşin kızıllıkları tetikler bölgeye ilgiyi. Bölge coğrafyasından gelen yürüyen mutlu gezginlerin enerjisi tüm önyargıları kırabilir. Unutulmaması gereken bir konuyu tekrar hatırlatmak isterim; turizmde en sadık turist, ülke insanının bölgeye ilgisidir. Özellikle doğa yürüyüşçüleri, fotoğrafçılar ve kültür miras gezginleri. Bu türden gezginler hem daha çok para harcadığı gibi, bilgi ve görsel odaklı bir yaşamı tercih ettikleri için kusur ve eksik görmezler. Bence bölge ilk önce bu türden yaklaşımı olan gezginleri kazanmalı. Bunun içinde yol doğadan geçiyor.
Özetle; bereketli coğrafyalar üzerine büyük şehirler kurulur mantığı çerçevesinde, insanlık tarihinin bu kadim kültürlerinin doğasının iyi tanınması gereklidir.
Metin ve fotoğraflar: İsmail Şahinbaş