Ah ki; İzmir’in O Eski Heybetli Köşkleri

O büyük ve keşmekeşli şehirlerimizde, lüks ve gösterişli addedilen yüksek beton blokların gölgesinde uzanan Arnavut kaldırımı dar sokakların köşelerinde bir yerlerde beliren, bazıları unutulmaya yüz tutmuş, geride kalanları ise günümüz hayatının ihtiyaçları için kullanılır olmuş, geleneksellikle modernlik arasında sıkışıp boğulmuş o güzelim eski heybetli köşkler…

Oysa gündelik hayatın koşturmacası içinde her gün önünden onlarca insanın umarsızca geçtiği bu kültürel hazineler sadece bir kez olsun bile dile gelebilselerdi, geçmişin karanlık dehlizlerinde zamanın cellâtlığına yenik düşmüşçesine unutulup gitmiş nice sırları günümüze nasıl da fısıldarlardı değil mi?

Zira el emeği göz nuru deyişine yaraşır güzellikteki bu köşkler İmparatorluğun dört bir tarafta dağılışından yeni bir Ulusun ortaya çıkış sürecine değin uzanan sancılı bir devrin ateşli mücadeleleriyle, tutkulu sevdalarıyla, hüzünlü ayrılıklarıyla ve nihayete eren vuslatlarıyla örülü olan olayların sırlarıyla, bir yandan efsunlu bir yandan da özlem dolu bir hissiyat oluştururlar modern kent hayatından sıkılıp da bu köşklerin zarafeti karşısında ah çekip duranlara…

İşte İzmir’in de Mithatpaşa Caddesi’nde modern kentin arasında tutsak olmuş onlarca farklı köşk, taştan örme kapılarıyla, ahşaptan ve kerpiçten yapılma dış duvarlarıyla, yaldızları dökülmeye yüz tutmuş levhalarıyla, ince kakmalı cumbalarıyla ve çam, turunç, nar türünden ağaçlara bezeli avlularıyla bir dönemin Levantenlerinin ve Türklerinin Osmanlı çatısı altında öbek öbek birbiriyle katmerlenmiş yaşamlarının sırlarını saklıyorlar günümüzde hala…

Modern mimarinin yapay ve yalnız çıplaklığı karşısında, sanatkârlığın emeğiyle ve zarafetiyle yoğrulmuş bu eski köşklerin yansımaları sadece Mithatpaşa Caddesi ile sınırlı değil elbette. Zira Bornova’sından Buca’sına, Alsancak’ından Karşıyaka’sına kadar İzmir’in hemen her semti, her biri farklı kahramanlardan oluşan fakat kahramanlarının yolları hayatın her safhasında bir şekilde buluşan öykülere sahip bu köşklerle dolu… Bazıları restore edilip günümüz hayatında da kullanılır hale gelmiş, bazıları ise yıkılıp gitmiş… Ama ortak yönleri şu ki; hepsi de geçmişte misafir ettikleri yaşamların öykülerini derinlerinde bir yerlere gizlemiş. Günümüz insanlarının pek çoğu ise o öyküleri merak bile etmez hale gelmiş…

Bu köşklerin ortak paydada buluşan sevdalarla, ayrılıklarla, hayal kırıklıklarıyla ve yeniden filizlenen umutlarla bezeli, imparatorluktan Cumhuriyet’e uzanan öyküleri de gelecek bir yazının konusu olsun…