Ağaçlar Yoksa Yaşam Da Yok…

orman gulu sirtcantam

Eğer gezenimizde hiç ağaç olmasaydı, bizim de olmayacağımızı biliyor muydunuz? Evet, ağaçlar olmasaydı, canlı yaşamı da olmayacaktı…

Yetişkin ve bol yapraklı bir ağaç, 10 kişinin bir yıl boyunca ihtiyacı olan oksijeni üretir yani oksijen kaynağımız, bitkilerden, dolayısıyla da ağaçlardan geliyor. Bir diğer oksijen kaynağımız ise, planktonlar. Ağaçlar gezegenimizin oksijen ihtiyacının yüzde 50’sini karşılıyor. Diğer yarısı da, planktonlar tarafından karşılanıyor.

Oksijenimizin en önemli ağaç kaynakları, ‘Yağmur Ormanları.’  Bilim insanlarınca ‘Yağmur Ormanları’nın yüzyılımızın ortalarında yok olacağı öngörülüyor. Bu, oksijen kaynaklarımızın nerdeyse yarısının tükenmesi demek. Planktonların ise % 50’si yok olmuş durumda. Kalan % 50’sinin de, yüzyılın ortalarında yok olması bekleniyor. Kısacası, 40 – 50 yıl sonra oksijensiz kalacak olan gezegenimizde, kıyamet kapıda…

‘Gökyüzünü yani soluduğumuz havayı kirletmemek’ gibi sloganların bile bir süre sonra hiçbir anlamı kalmayacak çünkü kirleteceğimiz havanın bileşiminde artık oksijen bulunmayacak ve zaten kirletecek canlı da olmayacak!

Hal böyleyken, gezegenimiz hükümetlerinin konuya duyarsızlığı ya da yeterince ilgilenmemeleri gerçekten şaşırtıcı. Oksijen yoksa yaşam yok, yaşam yoksa medeniyetin, kalkınmanın, ekonomik büyümenin, sosyal ve endüstriyel yatırımların hiçbir anlamı yok. Oksijen yoksa politik sistemlerin,  politikanın ve politikacıların, iktidarın, muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının, örgütlerin, bireysel duruşların ve diğer hiçbir sosyal organizasyonun anlamı kalmıyor ve bizler ısrarla hayati hatayı yapmaya devam ediyoruz.

Gezegenimiz öyle bir noktada ki, bu nokta, var olma ve yok olma eşiği olarak adlandırılıyor. Kritik eşik çoktan aşıldı ve bilim insanları, yaşanacakların, gezegenimize devasa bir göktaşının çarpmasıyla aynı etkiye sahip olacağını seslendiriyor, hükümetleri uyarıyor…

Artık tek bir ağacın, küçük bir dalın, birkaç santimetrekarelik bir yaprağın dahi hayati önemi var. Kestiğimiz her ağaç, kırdığımız her dal, kopardığımız her yaprak yaşam süremizden zaman çalıyor ve bizi sona yaklaştırıyor…

Konuyla bağlantılı olduğunu düşündüğümüz, yetişkin ağaçların kesilecek olmasına itirazla başlayan Taksim Gezi Parkı direnişi ya da olayları, daha sonrasında ülke çapında kendiliğinden gelişen toplu ve haklı tepkiler, kısa bir süre sonra ağaçları korumanın çok ötesine geçti, kaybedilen her değere karşı bir isyana dönüştü. Çıkış noktası hayati önemdeydi ve bugünümüzle değil, yarınımızla ilgiliydi ancak kamu yönetimi çevre ve özgürlükler konusunda öylesine ürkütücü hatalar yapmıştı ki, ağaçlar ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci hatta sonuncu plana düşüverdi.

Ağaç kayıpları dolayısıyla gezegenimizi büyük bir felaket beklerken, kamu yönetimi ağaçlarla ilgili yanlış bir karar alarak, Taksim’de, tam anlamıyla ‘ağaca tosladı’ demek yanlış olmayacak. Taksim Gezi direnişinin etkisinin, kamu yönetiminin hatalarının sosyal ve ekonomik maliyeti büyük gibi görünüyor, rakamlarla ölçülerek değerlendiriliyor oysa bu tepkiler, doğa ve çevre adına yeni bir uyanışın, kamu yönetimi adına da doğaya duyarlı ve daha kontrollü duruşun başlangıcı yani yeni bir milat oldu. Özgürlükler konusunda da kamu yönetiminin, demokrasiye ve hukuk devletine uygun adımlar atacağını, medya özgürlüklerini genişleteceğini düşünüyor ve bekliyoruz. Şurası bir gerçek ve hepimiz eminiz ki, 31 Mayıs 2013 tarihinden sonra, doğa, çevre, hukuk ve özgürlükler adına hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!

Sözü, başa döndürmek, oksijen kaynaklarımızın tükenmekte olduğunu yeniden hatırlatmakla tamamlamak istiyor ve tekrar ediyoruz; Artık tek bir ağacın, küçük bir dalın, birkaç santimetrekarelik bir yaprağın dahi hayati önemi var. Kestiğimiz her ağaç, kırdığımız her dal, kopardığımız her yaprak yaşam süremizden zaman çalıyor ve bizi sona yaklaştırıyor.

KISACASI KIYAMET KAPIDA; YA HEP BERABER, YA HİÇBİRİMİZ…