Afetlerin Düşündürdükleri

Van – Erciş depremi, millet olarak hepimiz sarstı. İnsanlarımız üzülmekle kalmadı, ellerinden geldiği ölçüde yardım etmeye çalıştılar.

Akut gibi kurtarma gönüllüleri müthiş işler başardılar (ve bizim bilemediğimiz diğer sivil toplum kuruluşları, Kızılay, askeriye, madenciler ve yabancı ülkelerden gelen ekipler de sağ olsunlar!).

Umarız sonunu da iyi getiririz ve kış bastırmadan depremzedelerimizin ihtiyaçlarını karşılarız!

Bu afet, bir deprem ülkesi olan ülkemizin gelecekte karşılaşacağı deprem afetlerinde yaşadıklarımızdan ders çıkararak daha az zararla nasıl çıkabileceğimiz konusunda bireyleri ve kurumları düşündürdü. Körfez depremi ve şimdi Van depremi sonrası yaşadığımız olaylardan bir ders çıkararak, gelecekteki olası afetlerde ne yapmamız, nasıl yapmamız, öncesinde nasıl hazırlanmamız gerektiği konularında fikirler ortaya kondu.

Ne yazık ki, depremi önceden tahmin edecek teknoloji bugün itibarı ile mevcut olmasa da, (aslında kayaç gerginliği, yer altı sularının hareketi, su kaynaklarındaki radon gazının miktarının gözlenmesi gibi tamamı rasata bağlı tahmin yöntemleri var!) bilim adamları belirledikleri fayların gerilim birikimini hesap ederek, o fayın geçmişteki hareketlilik periyodlarını gözönüne alarak, hangi bölgelerin risk altında olduğunu söyleyebiliyorlar.

İsim vermeyeyim ama siz duyarlı doğaseverler bu riskli bölgelerin nereler olduğunu biliyorsunuz.

Ben sürekli olarak ‘şurada’ deprem olacak diyerek, halk kesimine korku yaşatılmasına karşıyım.

Ama nedense asıl diken üzerinde oturması gereken yerel yönetim, merkezi hükümet ve Kızılay gibi kurumlarda nedense olaması gereken endişenin zerresini göremiyorum (Üniversiteler nedense pasivize durumda!).

Medya önünde sadece STK’lar ve bağımsız uzmanlar konuşuyorlar.

Şimdi son yaşananlarla ilgili kendi tespitlerimize geleyim:

1. Van depreminde sivil toplum kuruluşları çok çabuk tepki verdiler. Devlet kanadı bütün herkesin görüşüne göre iki gün arkadan geldi.

Havaalanlarında yardım malzemeleri ve yardım ekipleri doğru yere yönlendirilemedi.

Karayollarında yardım kamyonları yer yer başıbozuklar tarafından yağmalandı.

Demek ki harekete geçmek için sürekli kendi üstünden işaret bekleyen yapı; aynı şeyleri gelecekte tekrar yaşamamamız için, ya yetki almayı, kullanmayı ve efektif olmayı bilecek!

Ya da yardım konusunda daha hızlı olan STK’lara engel olmayıp, onları bazı organizasyon ve kurtarma işlerinde serbest bırakacak esnekliği göstermeyi öğrenecek.

Afet yönetiminde ast üst ilişkisinin, bürokratik alışkanlıkların yerini, rasyonellik almalı!

2. Yine Van – Erciş depreminde görüldü ki, deprem sonrasında haberleşme çok önemli.

Sabit hatları geçtik ama depremde hücresel telefonların önemi çok büyük. Gerek elekrik kesilmesi, gerekse baz istasyonlarının hasar görmesi yüzünden cep telefonu iletişimi kesildiğinde, işler aksıyor, depremzede çaresiz kalıyor.

Bütün uzmanlar hücresel telefon ağının önemini vurguluyorlar ve olası afetler için servis sağlayıcılarının mobil baz istasyonları hazır etmeleri gereğinden bahsediyorlar.

Yine haberleşme konusunda benim eklemek istediğim, olası bir gelecek depremde internet haberleşmesi ağının da çok önemli ve elzem olduğudur.

Tanrı geçinden versin, eğer İstanbul’da bir deprem afeti olursa, sonuçta ne yazık ki ilk olarak haberleşme sistemi yani sabit ve hücresel telefon sisteminin çökeceği daha önceki tecrübelerden bilinmektedir. Afet sonrası ise tecrübelerden bilindiği gibi haberleşme düzgün çalışmayınca neredeyse kaos oluşmakta, kurtarma çalışmaları çıkmaza girmektedir.

Bunun yolu ise afet durumlarına özel sınırsız kablosuz – wireless internet bağlantısı sağlamaktan geçiyor. Bu en ucuz ve en efektif çözün olup, kurtarma ve yardım timlerinin, genel afet koordinasyonunun işlerini kolaylaştıracaktır. Sonuçta hücresel iletişim ve sabit hat ticari bir firmanın, ticaret kurallarına göre belirledikleri bir ücret karşılığı sağladıkları bir servistir.

Bu yapı afette kullanılsa bile, bedelsiz bir WiFi hizmeti kadar efektif olmayacaktır.

Örneğin sosyal iletişim ağları olası bir deprem sırasında haberleşme, lojistik ve bütün destek konularında, diğer iletişim araçlarının önüne geçecektir.

Yardıma gereksinimi olan veya yardım talep eden bireyler bu kanaldan faydalanmalıdırlar. Ayrıca afet sonrasında, yardım konusunda toplumu hareketlendiren o vicdan sahibi insanların oluşturduğu bazı sivil toplum kuruluşları için bu platform elzemdir.

Ama bir sorun; bütün dünyada şehrin merkezi yerlerinde insanlara bedelsiz olarak sunulan kablosuz internet hizmeti ne yazık ki ülkemizde olayı sahiplenen ve tekel olmuş Telekom şirketinin engellemesi yüzünden yaygınlaşamamıştır. Bu şirket belediyelerin şehrin önemli meydan ve umuma açık bazı alanlarda kablosuz internet servisi sağlamasını engellemiştir. Hükümet ise internete en kapalı ülkelerde bile olmayan sansür koymakla meşgul olduğundan, kamu yararına kablosuz internet tekeli gibi bir konuda kamu yararını kollamayı ihmal etmektedir!

Ama benim görüşüm en azından afet durumları ile ilgili planlamalar yapılırken, ticari kaygıların yeri olmaması gerektiği, özellikle afet sonrası iletişimi için, örneğin İstanbul’un tamamını kapsayacak bir kablosuz internet alt yapısı oluşturulması için gereğinin şimdiden planlanması ve alt yapısının oluşturulması için ilgililerin dikkatini çekmek isterim!

3. ‘Deprem öldürmez, bina öldürür!’

Doğruluğuna akıl sahibi kimsenin itiraz edemeyeceği bu söz, Van-Erciş depremi sonrası hükümet tarafından öylesine ciddiye alındı ki, verilen beyanatlarda sanki ülkenin tamamında eski deprem mevzuatına uygun olmayan yapıların yıkılıp yeniden yapılacağı gibi bir durum ortaya çıktı. Müteahhitler ellerini oğuşturdu. Girişimciler kendilerini şimdiden müteahhit gibi görmeye başladılar!

Her şeyin olduğu gibi bu yıkıp yeniden yapmanın da aşırısı yanlıştır. Böylesine iştahları kabartan toptan inşa hevesi ülkede rantı körükler!

Bunun yerine duble yollarda kullanılmış olan deprem vergisi kaynağının doğru yerde kullanılması daha elzemdir.

4. Son olarak önceki depremlerde de görüldüğü gibi afet sonrası doğru ve amaca uygun yardım malzemelerinin toplanması ve doğru yerlerde dağıtımı konusunun tartışılması faydalıdır.

Örneğin bağışçı eski ve fantezi giysilerini göndermek yerine, organize yardım içine girerek tek tipten ve fonksiyonel ayakkabı ve giysi alıp gönderebilir. Böyle olursa son dağıtım noktasında çöp dağları oluşmaz.

Yine önceki depremlerde sorunlar yaşatan, erzak yardımı, dağıtımı yerine, afet yerinde toplu yemek çıkarılmalıdır. Toplu yemek düzeni kuruluncaya kadar ise, kumanya dağıtılmalıdır. Uygarca, insana yakışır olan budur. Yoksa erzağın dağıtımı sırasında oluşan görüntüler hoş olmamakta, aynı anda bütün dünyanın gözünde bizi yanlış tanıtan izlenim vermektedir.

Doğa sporcuları açısından sizler daha eğitimli ve dolayısıyla sosyal yardımlaşmaya eğilimli, duyarlı insanlar olduğunuzdan, afet durumlarında hepimizin kendi ölçülerinde yapabileceği ufak tefek yardımlar olabileceği aşikârdır.

Bu paralelde bizlerin de üyesi olduğumuz veya takip ettiğimiz kulüpler ve derneklerin bu türden çalışmaları varsa şimdiden katılmalı, yoksa da onları bu yönde harekete geçmeyi teşvik etmeliyiz.

Kasım 2011

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş