“Su Ticari Bir Meta Değildir”

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, 14 Kasım’da yaptığı açıklamada, hükümetin kanun hükmünde kararname (KHK) yoluyla kurduğu ‘Türkiye Su Enstitüsü’nün halktan, bilim insanlarından ve bağımsız kurumlardan ‘adeta kaçırılarak’ yapılandırılmasının kaygı verici olduğunu belirtti.

TMMOB açıklamasında, diğer ülkelerde su enstitülerinin bakanlıklar üstü, özerk bir yapıya sahip olduğuna dikkat çekerek, bu kurumun bağımsız , bilimsel teknik çalışmalar yapan bir yapıya sahip olması gerektiğini ve bu şekilde kurulan bir enstitünün ‘hükümet güdümlü’ bir şekilde kurulduğunu belirtti.

Açıklamada, ‘Suyun ‘sektör’ olarak algılanması, doğanın ve suyun ticari meta olarak değerlendirildiğini göstermektedir. Bu yaklaşım ile suların kamu yararı ilkesi doğrultusunda yönetilmeyeceği açıktır’ denildi.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun yaptığı açıklamanın tam metni şöyle: 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nden hemen önce, TBMM’nin görüşlerine gerek duyulmadan, kamuoyunda tartıştırılmadan, bilim insanlarından ve bağımsız kurumlardan görüş almadan kanun yapılması için AKP Hükümeti’ne Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yayımlama yetkisi verilmiştir. KHK yetkisi Kasım 2011’in ilk haftası son bulmuştur. Ancak ne yazık ki tabiri caizse ‘yangından mal kaçırır gibi’ KHK’lar ardı ardına yayımlanmıştır. Bütün bunların, işleyişi hızlandırmak ve halkoyuyla şekillenen TBMM’yi devre dışı bırakmak için yapıldığı açıktır.

Ülkemizin çevre politikasını, çevre yönetimini ve bu alanlardaki tüm idari yapıları şekillendiren konularda TBMM’den ve halkımızdan kaçırılan KHK’lar arasında yerini almıştır. Dikensiz gül bahçesi yaratılması kaygısı ile yapılan değişikliklere ‘Su Enstitüsü’nün kurulması da eklenmiştir.

2 Kasım 2011 tarih ve 658 Sayılı KHK ile ‘Türkiye Su Enstitüsü’ kurulmuş, görev ve yetkileri tanımlanmıştır. Doğa ve halk sağlığı açısından hayati olan ve ülkemizin idari yapısında yeni yaklaşımları içeren bir düzenlemenin halktan, bilim insanlarından ve bağımsız kurumlardan adeta kaçırılarak kurulması kaygı vericidir.

KHK’nın içeriğinde önemli çelişkiler ve soru işaretleri bulunmaktadır:

– Diğer ülkelerde oluşturulan su enstitüleri bağımsız, bilimsel – teknik çalışmalar yapan ve bunu topluma, kurumlara sunan bir yapıya sahiptir. Bakanlıklar üstü, özerk bir yapıya sahip olması gereken enstitü hükümet güdümlü bir şekilde yapılandırılmıştır.

– Devletin küçültüleceğini iddia eden bir iktidarın devlet bürokrasisini bilimsel yapıya sahip olması gereken bir kurumda kökleştirmeye çalışması ciddi bir çelişkidir. ‘Türkiye Su Enstitüsü’, bilimsel, özerk ve demokratik bir yapıya sahip olması gereken bir kurum halinde yapılandırılmalıdır.

– Enstitünün yapacağı işler zaten başka kamu kurumlarının örneğin DSİ, Orman Su İşleri’nin ilgili birimlerinin sorumluluğundadır. Sorumlulukların üst üste binmesine, yetkilerin çatışmasına yol açabilecektir.

– Enstitü’nün hangi ‘sularla’ (göl, deniz, akarsu) ilgili çalışma yapacağı belirtilmemiştir.

– Suyun ‘sektör’ olarak algılanması, doğanın ve suyun ticari meta olarak değerlendirildiğini göstermektedir. Bu yaklaşım ile suların kamu yararı ilkesi doğrultusunda yönetilmeyeceği açıktır.

– Enstitülerin, özellikle de yaşamla doğrudan bağlantılı olan ‘su’ enstitüsünün ilkeler çerçevesinde yapılandırılması gerekmektedir. Bu anlamda, KHK’da belirtilen projelerin neler olacağının ve ulusal – uluslararası kurum ve kuruluşların çerçevesinin net çizilmesi için ilkelerin belirlenmesi gerekmektedir. Böyle bir enstitünün, suyun ticarileştirilmesi sürecinin önüne geçilmesi adına kamu yararı, halk sağlığı ve çevre sorunlarının engellenmesi ilkeleri uyarınca yapılandırılması gerekmektedir.

– Neredeyse tamamı üst düzey bürokratlardan oluşturulan bir ‘Yönlendirme Komitesi’nin yönetsel yapısı bakanlık güdümlü bir yapıyı işaret etmektedir. Komitede, TMMOB, TZOB gibi kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına yer verilmemiştir. Yönetim Kurulu’nun tamamı bakanlık temsilcilerinden oluşturulmuştur. Bu yapı bağımsızlaştırılmalı, ilkeli ve etik ilişkiler bütününe sahip bilim insanlarından oluşturulmalıdır.

– Enstitü Başkan ve Başkan Yardımcıları görevlerine getirilecek kişiler için lisans mezunu ve on yıl deneyim şartı bulunmaktadır. Hangi alanda deneyimli olacağı, lisans mezuniyetinin hangi bölüm olacağı vb belirtilmemiştir. Kaldı ki, sadece lisans düzeyi ve on yıl deneyim şartı bu önemli görevin gerçekleştirilebilmesi için kriter değildir. Böyle bir enstitünün Başkanlığını ve Başkan Yardımcılığını yürütecek kişilerin bu alana dair ilkeli, etik ve kamu yararı gözetir faaliyetlerde bulunmuş ve gerekli bilimsel bilgiye sahip kişiler olması gerekmektedir.

– Enstitü personelinin sözleşmeli olması öngörülmektedir. İş güvencesi olmayan, gelecek kaygısına sahip personel çalıştırılması güdümlü personel politikasının göstergesi ve kamu kurumlarının ‘şirket’ mantığı ile yönetilme isteğinin yansımasıdır. ‘Su Enstitüsü’nde görev yapacak personelin bağımsız düşünmesinin önü açılmalı, görüşlerinde güdümlü, bürokrasi ve yönetici baskısından arındırılmalıdır.

– Enstitünün merkezinin neden İstanbul olduğu belli değildir.

Siyasi iktidar ne yazık ki çevre sorunlarının engellenmesi ve çözümüne dönük faaliyet gösteren kişi ve kurumlara hatta TBMM’ye sırtını dönme yaklaşımını seçmektedir. Alelacele ve ‘kervan yolda dizilir’ yaklaşımı ile geleceğimizi, kişi ve kurumları doğrudan etkileyen kanun ve yönetmelikler yayımlanmakta, telafisi mümkün olmayan sorunların yaşanmasına neden olunmaktadır.

Tüm bu sorunların önüne geçilebilmesi için, TBMM çatısı altındaki kanun yapıcılar ülke ve toplum yararı gözeten kişi ve kurumlara ön yargılı davranarak iletişimi koparmamalı, özelliklede temsiliyet meşruiyeti olan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bu süreçlere katılımının önünü açmalı ve toplumsal tartışma süreçlerini yaratarak asgari müşterekler ile kanun ve yönetmelikleri hazırlamalıdır. KHK’lar ve ‘ben yaptım, oldular’ yanlış kararların önünü açmakta, anti – demokratik süreçleri körüklemektedir. Halk sağlığı ve yaşam ile doğrudan bağlantılı olan ‘Türkiye Su Enstitüsü’ KHK’sı iptal edilmeli ve ilgili tüm kişi ve kurumların katılımı ile ele alınmalıdır.

Saygılarımızla,

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş